Mutlu olmaya çalışmayı bırakmalısın.
Bir psikoloğun bunu söylemesi ironik gelebilir.
Mutlu olmaya çalıştıkça psikolojik uyku haline giriyor, birçok şeyi bastırıp görmezden gelmeye başlıyorsun.
Bu yazıda sana mutsuz olma gerçeğiyle barışıp, tam bir yetişkin olarak yaşamda nasıl bir pozisyon alman gerektiğini anlattım.
Önce mutluluk kavramının nasıl tanımlandığına birkaç örnek vereyim:
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre mutluluk; “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, mut (I), ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik.” anlamındadır.
Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli ulaşmak kolay mı sence?
Bu tanıma göre herkesin mutsuz olması gerekir, diye düşünebiliriz.
Zaten öyle değil mi hocam? diyebilirsin ama TDK’nin mutluluk çıtasını yüksekten tanımladığını düşünüyorum.
Oxford İngilizce sözlükte daha dengeli bir tanım olduğunu gördüm:
“Mutluluk, zihinsel ya da dış koşullarla ilgili memnuniyet halidir.”
Alanımızdaki en çok bilinen kişilerden Freud’a göreyse mutluluk, acıdan kaçmak ve haz peşinde koşmakla ilgilidir.
Psikoloji alanında çok sayıda tanım var. Bunlara girip kafanı karıştırmak istemem.
Deneyimli bir terapist olarak kendi gözlem ve yorumlarımı paylaşmak istiyorum.
Yukarıda bahsettiğim tanımlardan hareketle mutluluk peşinde koşmanın, mutlu olmak için çabalamanın kendine baskı yaratmana neden olduğunu düşünüyorum.
Mutlu olma beklentisiyle psikolojik desteğe başvuran danışanlarımda da bunu görebiliyorum.
Buraya özellikle dikkatini vermeni istiyorum.
Mutlu olmaya çaba gösterdikçe daha baştan hayal kırıklığına uğrarsın çünkü dünya sorunlu bir yer…
Dünyada adalet diye bir şey yok. Soyut bir değer olarak adalet amaçlanmaya çalışılsa da uygulanmıyor, uygulanamıyor.
Özellikle de bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde…
Hem yakın çevrende hem de genel olarak adaletsizliklerle az çok karşılaşıyorsun ve bu can sıkıcı bir şey…
Dünyada herkes iyi değil; kötüler de var.
Bu kişilere şefkatli olmayan, ben merkezci ve bencil insanlar diyebiliriz.
Kendi ihtiyaçlarını karşılamak için insanlara ve doğaya zarar verebiliyorlar.
İyi-kötü sınırı nerede başlayıp nerede bitiyor? diye düşündüğün, kafanı karıştıran aile yakınların, eşin, çocuğun olabilir.
Bu gerçekle yaşayıp karşılaşıp stabil bir mutluluğu nasıl hissedebilirsin ki?
Her şeyi kenara koyduk; hastalıklar ve ölüm var.
İnsan bedeni eninde sonunda arızalanıyor ve işlevini sona erdiriyor.
Hastalıkların verdiği ıstıraplar ya da sevdiklerini kaybetmek insanı derinden sarsar.
Kendi küçük dünyamızı etkileyen büyük ölçekteki sistemi de göz ardı etmeyelim.
Dünyanın adil olmamasının bir nedeni de iyiler ve kötüler olarak çok kabaca tanımladığımız herkesi memnun edecek, herkesin içine sinen bir toparlayıcı sistemin olamayacak gibi görünmesidir.
Yüzlerce yıldır olamadı ve şu anda da olacak gibi görünmüyor.
Siyasi, hukuksal, ekonomik sistemlerde tarih boyunca uygulamalarda her zaman sorun oldu.
İnsan bu sistem içerisinde nasıl stabil olarak mutlu olabilir ki?
Bu sistemin yıllar içinde yarattığı birçok sorun var.
Küresel ısınma, doğal kaynakların tükenmeye başlaması, ekonomik krizler, savaşlar insanın mutluluk arayışını baltalamaya yetiyor.
Tüm bunlara karşı sorumluluk alıp kendini ve yakınlarını korumak yorucu, korkutucu, sinir bozucu, tiksindirici, üzücü…
Gelmek istediğim nokta şu; birçok nedenden dolayı mutsuzluk yani negatif duygular kaçınılmazdır.
Negatif duygular aslında yaşamın ayrılmaz ve gerekli bir parçasıdır.
Kendinin Terapisti Ol kitabımda da anlattığım gibi, duygularımız bize hangi ihtiyaçlarımızın karşılanıp karşılanmadığını gösteriyor ve bu konuda bir şeyler yapmamız için bize destek olmaya çalışıyor.
İhtiyaçlarımız karşılanıyorsa mutlu, karşılanmıyorsa mutsuz hissediyoruz.
O yüzden mutluluk ve mutsuzlukla ilgili tüm duygulara karşı uyanık kalmalı ve gerekenleri yapmalıyız.
Sadece mutlu olmayı hedeflersen tüm bunları bastırır, negatif duygulara tahammül edemezsin.
Sanki kötü hissetmek, mutsuz anlar yaşamak anormal gibi gelir.
Halbuki doğal olan, mutluluk ve mutsuzluğun iç içe olmasıdır.
Bu dünyada yaşayıp stabil şekilde saf mutluluk beklentisinde olmak bir çeşit fantezidir.
Yani gerçekleşmeyecek hayaldir.
O zaman melankolik şekilde hep mutsuz olmayı mı kabullenmeliyiz? diye düşünme.
Depresif bir duygu durumla mutsuzluğu normalleştirmek de ayrı bir savunma mekanizmasıdır.
Normal olan mutluluk ve mutsuzluğun ritmik halde olmasıdır.
Bir duygu hali stabil olamaz.
Mevsimler gibi… Her mevsimin kendine göre çok farklı özelliklere sahip güzellikleri ve zorlukları vardır.
İnsan mutsuzluğu yaşayınca mutluluğu da yaşayabiliyor.
İki duygu grubu birbirini fark ettiriyor.
Hayatta birçok mutsuzluk kaynağı nedeniyle fırtına da çıkabiliyor.
Bunlardan kaçmaya çalışmak anlamsızdır.
Önemli olan rüzgarda savrulmamaktır.
Mutlu olmaya çalışmadan nasıl yaşanır sorusunun cevabı da burada gizlidir.
Mutluluğu hedeflemek yerine güçlü olmayı ve hayat akışını kabullenmeyi hedefle.
O zaman fırtınalar olsa da kendi içinde dinginlik ve güveni hissetmeyi kaybetmezsin.
İhtiyaçlarını karşılamada güçlük yaşadığın zamanlar olsa da eninde sonunda bir şekilde düzlüğe çıkabileceğini bilirsin.
Kendi benliğine duyduğun stabil güvenin verdiği memnuniyet halini hedeflemeni öneririm.
Mutluluk arayışının psikolojik uyku haline neden olduğunu söylemiştim.
Psikolojik uyku halinden çıkmaya başlamak için 4 basamaklı Uyan Yöntemini öğrenmeni öneririm.
“Mutsuz mutlu” olmak hakkında ne düşünüyorsun? Düşüncelerini ve deneyimlerini yorumlarda paylaşabilirsin.
Kendine iyi bak. Mutsuz mutlu olmayı hedeflediğinde bunu en iyi şekilde nasıl yapabileceğini anlayacaksın.
Uzm. Psk. Cem Gümüş