İnsanların yakın ilişkilerinde kendileri olmaları ve rahat olmaları büyük bir önem taşır. Sevgiliniz ya da eşiniz, sizi olduğunuz gibi kabul etmeli ve onaylamalıdır. Bu kabul, her durumda anlayışlı bir şekilde yaklaşmayı gerektirir. Sinirli, kaygılı ya da üzgün olduğunuzda, ya da canınız sıkkın olduğunda, ona kötü davrandıysanız bile, partnerinizin sizi anlamaya çalışması gerekir. Bu tür duygusal durumlar, sizi yargılamamalıdır.
Ancak ilişkilerde kendin olma ve rahat olma hakkı bazen zorlu bir sınavdan geçer. Birçok insan, özellikle ilişki içinde yakınlarıyla rahat davranma konusunda tereddütler yaşayabiliyor. Peki, bu hakkı kullanmanın bir sınırı olmalı mı?
Yakın ilişkilerde, bireylerin genellikle dışarıdaki insanlarla kurduğu iletişimde daha saygılı ve dikkatli davrandıklarını gözlemliyoruz. İş hayatında, arkadaş çevresinde ya da sokakta, insanlardan kötü bir izlenim bırakmamaya özen gösteririz. Fakat yakınlarımızla bu kadar özenli olmamız gerekip gerekmediği konusu, birçok kişiyi düşündürmektedir. Çoğu zaman, danışanlarım, eşlerinin, sevgililerinin ya da aile üyelerinin dışarıdaki insanlara karşı son derece saygılı ve anlayışlı olduklarını ancak kendilerine gelince kaba, bencil veya eleştirel bir tutum sergileyebildiklerini dile getiriyorlar.
Bu durum, zamanla kişinin kendisini oldukça sıkışmış hissetmesine yol açabilir. Dışarıdaki insanlara karşı gösterdiğimiz saygıyı yakınlarımıza da göstermek gerekmez mi? Peki, yakın ilişkilerde kendimiz olma hakkını kullanırken ne kadar özgür olmalıyız?
Birçok kişi, yakınlarından daha yüksek beklentiler içinde olmayı doğal bulur. Sonuçta ilişki, bir çeşit karşılıklı alışveriştir ve her iki tarafın da beklentileri karşılaması gerekir. Ancak bu beklentiler, bazen anlaşmazlık yaratabilir. Kendimizi ne kadar açmalıyız? Ne kadar kendimiz olmalıyız?
Bunu daha iyi kavrayabilmek için örnekler üzerinden ilerleyelim:
Örnek 1: Aslı’nın Dobra Olma Durumu
Aslı, kendisini dobra biri olarak tanımlıyor. Eğer bir şey aklına takıldıysa ya da hoşuna gitmediyse, bunu doğrudan ve açık bir şekilde söylemekten çekinmiyor. “Dilimin kemiği yok, söylediğim şeyleri olduğu gibi almalısınız,” diyor. Ailesinden de böyle bir tavır görmüş. Ama, bu tarz bir yaklaşımın, ilişkisini sağlıklı kılmadığı açık. Aslı, kendini olduğu gibi kabul ettirmeye çalışırken, partneri onun üslubuna takılıyor ve bu durum, aralarındaki iletişimi zorlaştırıyor.
Örnek 2: Mehmet’in Dinlenme Hakkı
Mehmet, yorucu bir işte çalışıyor ve eve geldiğinde dinlenmek istiyor. Ayaklarını uzatıp video oyunları oynamak ya da televizyon izlemek gibi rahatlamaya ihtiyaç duyuyor. Ancak eşi, hafta sonu dışında onunla daha fazla vakit geçirmek istiyor. Mehmet, “Ben çok çalışıyorum, dinlenmeye de hakkım var,” diyerek kendini rahat hissetmek istiyor ama eşi bu durumdan rahatsız oluyor. Sonuç olarak, eşiyle kaliteli zaman geçirme isteği, Mehmet’in dinlenme ihtiyacıyla çakışıyor.
Örnek 3: Esra ve Annesiyle Olan İlişkisi
Esra, annesinin çocukluk yıllarında kendisine baskıcı davrandığını ve bu tutumun onun özgüvenini zedelediğini düşünüyor. Annesi, zamanla hatalarını fark edip özür dileyerek daha pozitif bir tutum sergilemeye çalışsa da, Esra annesini affedemiyor. Esra, yıllarca haksızlığa uğradığını ve annesinin duygusal hatalarından ders alması gerektiğini savunuyor. Bu nedenle, Esra her fırsatta annesine karşı duyduğu öfkeyi dışa vuruyor.
Bu örnekler, ilişkilerde “kendim olma” ve “rahat olma” hakkının bazen sınırları zorlayabileceğini gösteriyor. İlişkilerde dürüst ve açık olmak önemlidir, ancak karşılıklı anlayış ve fedakarlık da büyük bir yer tutar. Kendimiz olma hakkımızı kullanırken, başkalarının da duygularını göz önünde bulundurmak gerekir.